En az viski kadar kahve kültürüne de büyük bir merakım olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle çok sık olmasa da & Viski’de kahvenin viskiyle olan birlikteliğine dair paylaşımlar da yapıyorum. (Kahve Çekirdeklerinden Filtre Viski DeneyiJack Daniel’s’lı Kahve ÇekirdekleriStarbucks’tan Viski Fıçılarında Bekletilmiş Kahve…)

Aslında kahve ve viskiyi birçok açıdan birbirlerine benzetiyorum (Merakım da buradan geliyor olsa gerek…). Öncelikle ikisi de çok eski ve zengin kültürlere sahipler. Diğer benzerlik de, iki içecek de sevenleri tarafından büyük bir tutkuyla seviliyor ve neredeyse bir ritüel şeklinde tüketiliyor.

Kendimden örnek vermek gerekirse, ben çoğu zaman bu ikiliyi beraber tüketmeyi seviyorum. Katıldığım viski tadımlarında veya evde tek başıma yaptığım ufak tadımlarda, viski sonrası kapanışı güzel bir espresso’yla yaparım. Sabahları yaptığım kahve ritüellerinden bahsetmiyorum bile…

Viski kadar olmasa da kahve konusunda da damağımı yavaş yavaş eğitmeye çalışıyorum. Bu amaçla geçtiğimiz günlerde Nespresso‘nun Nişantaşı’ndaki butiğinde bir kahve workshop’una katıldım.

Öncelikle kısaca Nespresso’dan bahsetmek istiyorum:

1976 yılında bir Nestle çalışan olan Eric Favre tarafından ortaya çıkan Nespresso fikri, 1986’da hayata geçmiş. Nespresso’nun portföyünde farklı tiplerde kahve makinaları ve bu makinalara uygun yüzlerce çeşit kahve kapsülleri bulunuyor.

Kapsül kahvelerin mantığı şu şekilde: Belli bölgelerden toplanan kahve çekirdekleri, çeşitli süreçlerden geçtikten sonra (kabuğundan ayırma, fermantasyon, kavrulma ve öğütme) hava ve ışık geçirmeyen alüminyum kapsüllere konuluyor. Kapsülün içerisinde bulunan ekstra bir koruyucu film sayesinde, alüminyum yüzey kahveyle temas etmiyor.

Sonrasında Nespresso makinalarına yerleştirilen kapsüllerin içerisinden, 19 barlık bir basınçla su geçiriliyor ve espresso hazır.

Workshop’ta Espresso’ya dair çok ilginç bilgiler öğrendim. Bunlardan bazıları:

  • Espresso’da köpük kalınlığı ve renk çok önemli.
  • Köpük kalınlığı minimum 1 cm kalınlığında ve kaplan derisi renginde olmalı. (Bu bilgi çok hoşuma gitti!)
  • Köpük, Espresso’nun içerisinde yer alana aromaları muhafaza etme görevini görüyor (Aynı birada olduğu gibi)
  • İdeal bir Espresso, yoğun ve kuvvetli bir gövdeye sahipken, damağı rahatsız etmeyen dengeli acı ve/veya ekşi aromalara sahip olmalı.
  • Espresso’nun servis sıcaklığı ülkeden ülkeye değişse de, aromaları tam anlamıyla alabilmek için 90 derece üzerinde tüketilmemeli.
  • Orijinal Espresso kültüründe, kahve küçük porsiyonlarda ve şekersiz içilmelidir. Tabii bu damak tadına göre değişiklik gösterebilir. (Bu biraz viski ve buz ikilisine benziyor…)

Workshop sırasında çok farklı karakterlerde espresso’lar tattım. Tadımda kahve aromalarını viskide olduğu kadar belirgin alamasam da, kahveler arasındaki farkları algılayıp yorumlamak oldukça bilgilendirici oldu.

Viskide olduğu gibi kahvede de karakteri etkileyen birçok element bulunuyor: Çekirdeğin bölgesi, türü, toplanma ve işlenme şekli, çekirdeklerin kavrulma miktarı, karışım oranı bunlardan sadece birkaçı…

Bu ve benzeri tadımların bana en büyük katkısı kendi damak tadımı keşfetmem oluyor. Bu tadımda genel olarak, yoğun aromalı kahvelerden daha çok keyif aldığımı fark ettim.

Nepresso kapsülleri arasında en çok keyif aldıklarım:

Intense serisinde yer alan Robusto çekirdeklerinin yoğun olduğu Kazaar, yine aynı seride kakao notalarının belirgin olduğu Arpeggio ve Master Origin serisindeki 12 üzerinden 11 yoğunluğa sahip India. Özellikle Kazaar için adeta bir ada maltı yoğunluğunda diyebilirim…

Nespresso ürünleri hakkında daha detaylı bilgi için websitelerine göz atabilirsiniz.

Leave a Reply

Your email address will not be published.