Güneş Aydoğan’ın kalemiyle…
“…İskandinav Yarımadası’nda Dünya’nın en barbar insanları yaşamaktaydı: Vikingler. Denizci bir millet olan Vikingler uzun tekneleriyle azgın kuzey denizlerini aşarak güneydeki Avrupa sahillerine inip buraları merhametsizce talan ediyorlar, her tarafı yakıp yıktıktan sonra canlı ve cansız ganimeti memleketlerine götürüyorlardı.”
Vikingler ile ilk tanışıklığım çocukken televizyonda izlediğim “Tarkan: Viking Kanı” filmiyle işte bu şekilde olmuştu. Çoğunuzun hatırlayacağı o korkunç ahtapotlu sahneler ile de birleşince o zamanki aklımla bu ırkın film için uydurulmuş hayali bir topluluk olduğunu zannetmiş, bu konuyu uzun bir süre düşünmemek üzere rafa kaldırmıştım. Ta ki en sevdiğim viski markalarından biri olan Highland Park ile tanışana kadar.
Bilenler bilir; Highland Park’ın şişeleri, logosu, etiketleri, özel serilerinin adları diğer İskoç viskilerine pek benzemez. Benim de bu marka ile tanışıklığım o zaman “travel retail” olan Warrior (Savaşçı) serisini havaalanında görmem ile başlamıştı. Einar, Sigurd gibi enteresan isimleri ve şişelerin üzerindeki savaş baltaları ile dikkatimi çekmişti bu seri. Çok şık tahta kutularından da gaza gelip aldığım Einar bugün hala şişelerimin arasında duran, bitirmeye kıyamadığım en favori viskilerimden biri.
Peki bir İskoç viskisi üzerinde kılıçların, baltaların, ejderha şeklinde savaş başlıklarının ne işi var? Çünkü Highland Park kendini yarı İskoç, yarı Viking olarak tanımlayan bir marka. Ne alakası var şimdi demeyin.
Teknik olarak Highland viski bölgesine tabi olan Highland Park damıtımevi esasında pek çok kaynak tarafından, özel karakteri sebebiyle, ayrı bir bölge olarak ele alınan Islands (Adalar) bölgesinde, Orkney Adaları’nda bulunuyor. 70 küçük adadan oluşan bu adalar grubunun hemen karşısında, kuzey denizlerinin ötesinde ise İskandinav Yarımadası bulunuyor. Bilin bakalım o topraklarda 8 ve 11. yüzyıllar arasında kimler yaşıyordu? Bugünkü Norveç, İsveç ve Danimarka halklarının atası sayılan Vikingler!
Denizcilikte ve ticarette gelişmiş olan bu savaşçı ırk tabii ki hemen karşılarında bulunan Orkney Adaları’nı da boş bırakmamış. Ada MS 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar İskandinav yönetiminde kalmış. Adalar, 1468’de Norveç ve Danimarka Kralı I. Christian’ın kızının İskoçya kralı III. James ile evlenmesi esnasında çeyizin bir parçası olarak el değiştirmiş. (Böyle çeyizi olmayan kız da, ne bileyim…)
Resmi olarak 1798’de kurulan Highland Park, adanın el değiştirmesinin üzerinden 2 yüzyıl geçmesine rağmen Viking’leri kendine ata bellemiş. Damıtımevinin kurucusu Magnus Eunson’un da Viking soyundan geldiği söyleniyor. Marka her zaman Viking kökenine bağlı olsa da son zamanlara kadar bu imajın çok da ön planda tutulmadığını görüyoruz. Açık arttırmalarda satılan eski şişelere bakarsanız birçoğunda net bir şekilde Viking’lere ait izleri bulmak pek mümkün değildir. Tabii o zamandan bu zamana sosyal medyanın gelişmesi, viskiye ilginin artması gibi sebeplerden pek çok marka kendini farklılaştırmanın yollarını aramaya başladı. Highland Park için bu noktada Viking köklerine dönmekten daha iyi bir yol olamazdı.
2015 yılında marka müdürlüğü pozisyonuna getirilen Jason Craig ile birlikte marka bir yenilenme ve köklerine dönme dönemine girmiş. 2015 öncesinde markanın ruhunun eksik olduğunu düşünen Craig yaklaşık 500,000 Pound harcanacak bir “yeniden markalaşma” dönemi başlatmış ve çıkış noktası olarak da Viking köklerini belirlemiş.
Bu kararın ardından Viking vurgusunun marka üzerinde ne kadar baskın olacağı ise biraz Amerikan pazarına göre belirlenmiş. Craig en büyük pazarları olan Avrupa için Vikingler’i anlatırken durumu çok da abartmanın gerekli olmadığını düşünüyor. Ancak marka yeniden yapılandırılırken henüz 10 yıldır Amerikan pazarında olan Highland Park’ın bu büyük pazarda kendine bir yer bulabilmesi için daha “Marvel-Comic Viking” olması gerektiğine karar verilmiş. Her yerde hikayeler, mitolojiler göreceğiz demek oluyor bu.
Bu arada 2015’ten önce markada Vikingler ile ilgili hiçbir sahiplenme olmadığını söylemek de doğru olmaz. 2012 yılında Thor, Odin gibi 4 tanrının adından esinlenilerek piyasaya sürülen Valhalla özel serisi bunun en güzel örneklerinden biri.
Yazının başında bahsettiğim Warriors serisi de yine 2015 öncesinde “travel retail” olarak piyasaya sürülmüş, 6 meşhur Viking savaşçısının adını taşıyan özel bir seri.
Yine 2010 yılında “travel retail” olarak şişelenen “Leif Erikssen” ismini Amerika’yı Kristof Kolomb’tan 500 yıl önce keşfettiğine inanılan Nordik kaşiften alan bir viski.
2015 yılında Craig’in getirdiği vizyon, Viking kökenlerini sadece özel serilerde yaşatmaktan öte tüm markayı bu kökler üzerine kurmak yönünde. Bunun en büyük adımlarını 2017 yılında görüyoruz. Öncelikle web sitesi her yerde “Viking!” yazacak şekilde güncelleniyor. Daha sonra, Nisan ayında, ana ekspresyonlar olan 12, 15 ve 18 yıllık şişeler tarihe karışıyor ve yerine her şeyiyle Viking olan yeni bir seri geliyor.
10, 12 ve 18 yıllık yeni ekspresyonların adları sırasıyla “Viking Scars, Viking Honour & Viking Pride”. Bununla da yetinmeyen marka, “travel retail” serilerini de Viking tarihinde/mitolojisinde önemli yeri olan hayvanlar üzerine kuruyor.
Örneğin; Nas (Yıl belirtilmemiş) bir şişe olan “Spirit of the Bear” ismini Berserker savaşçılarından alıyor. Berserkerler Osmanlı ordusundaki “deliler”i anımsatan bir grup. Söylenene göre savaşlardan önce ayı postlarına sarınıp ayıların gücünü ve cesaretini alacağına inandıkları ayinler yapan bu savaşçılar, kuvvetle muhtemel birtakım halüsinatif maddeler de alarak adeta bir transa geçiyor ve savaş meydanlarında kendi ordularının bile yanına yanaşmak istemeyeceği bir çeşit süper kahramanlara dönüşüyorlar. Aynı şekilde ayı postu yerine kurt postu da kullanıldığı için 14 yıllık şişeye de “Loyalty of the Wolf” denmiş.
“Voyage of the Raven” ise ismini kuzgunun Vikingler için öneminden alıyor. Vikingler kuzgunun savaşta ve açık denizde şans getirdiğine inanırlarmış. Ayrıca kuzgunlar açık denizde gemilerden salınır, geri gelmez ise karanın yakın olduğu sonucu çıkarılırmış. Pratik bir yönü de var yani.
“Vikingleşme” döneminde son olarak 2019 yılında piyasaya 3 şişelik “Viking Efsaneleri” serisi sürüldü. Bakalım daha neler göreceğiz.
Geleneksellik anlamında Highland Park markasını yalnızca Viking köklerinin üzerine kurmuş değil. Damıtımevi, İskoçya’da kendi turbasını çıkarıp kendi arpa maltını hazırlayan ve öncesinde geleneksel “yerde çimlendirme” yöntemini uygulamaya devam eden nadir damıtımevlerinden biri. Üretimdeki bu “köklere bağlılık” da marka imajının önemli bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Ben tüm bu yönleriyle Highland Park’ın kendini ayrıştırmada başarılı bir marka olduğunu düşünüyorum. Üstelik bu ayrışma yalnızca marka bilinirliğine değil viski deneyimine de yansıyor. Benim viski içerken genelde hatırladığım Highland yeşillikleri, Speyside damıtımevlerinin kokusu gibi sakin hisler Highland Park içerken yerini daha tarihsel ve mitolojik hislere bırakıyor. Ve Vikings dizisini açıp “Spirits of the Bear”dan bir kadeh koyuyorum kendime, sanki modern bir Berserker’im…
Güneş Aydoğan
Yorum Yazın